2 Mart 2012 Cuma

Özlediğim Kadar Sensin / Sevdiğim Kadar Bensin


Kadavradan ibaret bir gövde,
İmlası bozuk bir cümle..
Bir de aramızdaki büyüyen özlem..
Biliyorum gelmeyeceksin…
Ne sen olabileceğim gözlerinin dibinde..
Ne ben olabileceksin yüreğimin terinde..
Ama…
Bir cümle olduk biz..
Anlatım bozukluğuna meyal verdik ise de,
Sevgiye dair alıntılanmış,
En anlamlı söz olduk biz..
Bizden doğma mutluluğu var ettik
Sevda sağnağında…
Bizden olma bir fincan umudu tazeledik
Hayat çaydanlığında…
Ey kirpiklerinden sağdığım gökkuşağı yedi rengi,
Hüzünbaz hüzünleri unut..Ayak diblerine kök salmış siyah’ı da ..Koş yeni demlenmiş yürek demime..Sokul ve mevzilen gözlerinde kuruttuğum kirpiklerime..Şarkılar sustu biliyorum..Söz sırası bizde..Mutluluğumuzdan alıntı birkaç çift umudumuz var dudaklarımıza ördüğümüz..Erişmese de ellerimiz ellerimize, bir yolumuz var özleminde yürüdüğümüz..Sana kaç gel demiyorum..Biliyorum hakkım değil bu..Bırak kanlı bir savaşın içinde geçsin ömrümüz..Çilekeş bir sonbahar yaprağına özensin gözlerimiz..Aynı tende, aynı gölgede yürümese de mavi düşlerimiz, aynı sevdanın ıslak cümlelerinde büyüsün adımız..İlintilensin kokun Cennnetle, bize aidatlansın ayrılık…Ne fark eder ki..Ben sendeyim…Sen bende…Bükülse de cümlelerimiz , sökülse de alfabemiz biz bir cümleyiz..Sen ve ben…İki harf bir cümleden ibaret mutluluk…
Mutluluğuma umudumu bağışlayan,
Biliyorum özlem kör topal zamanlarında ilerliyoruz..Sen benden uzakta, ben senden ırakta yürümekteyiz..Dışı düşsüzlüğe gebe kalmış bir sabahın koynunda boyun bükmekteyiz..Bazen gözlerimiz nemlenmekte, bazen de özlem aramıza perdelenmekte..Ama bırakmak yok sevgili..Mutluluk umuda gark olmuşsa, artık dönüş yok bu yoldan..Ölüm ölümümüzü öldürmeden gitmek yok sevgili..Bırak ellerinden içmeyeyim bir bardak suyu..Bırak gözlerinde sabahlamasın yüreğim..Uzaklarda bana ait bir cümle ol yeter..Koynumda sonbaharları kurban edemesen de bırak yanımda hep umut ol yarınlara…
Sığlığıma / içimdeki yalnızlığa bir dirhem hayatı aşılayan,
Sus.Dikenli telleri dudaklarına getirip kanatma yaralarını..Kavuşmamanın ızdırabına kanıp içme hüznün şerbetini..Bak kör bir yüreğe sevgiyi öğretiyorsun..Büyüyor içimde ölen bir çocuk..Yarım değil cümlelerim..Mutluluk fiilinden umut deryası cümleler kuruyorum mavilere..Rüzgarı omuzlarıma alıp bulutlara yeni göç yolları buluyorum..Biliyorum her yol sana…Biliyorum her söz sana..Evet zor yaşadıklarımız..Zifiri bir karanlık ilerlediğimiz, bir ölüm kalım savaşı göğsümüzden sildiğimiz..
Bırak aramızdaki özleme bakıp durma..
Kefenle gözlerindeki ıslaklığı..
Gün vuslat zamanı..
Gün bizi bizde yaşatma anı..
Doldur gözlerine kız cocuğu hayallerini..
Yürü bana doğru harf harf..
Yürü bana doğru dua dua..
Bir de gelirken bana,
Bİr avuç maviyi çok görme sakın..
Unutma;
Özlediğim kadar Sen’sin..
Sevdiğim kadar Ben’sin..
“ Seni özlemin en güzel yanı;
Seninle her gün yeniden doğmak mavilere..
Hep nefes al emi..
Seninle hayatlansın bu hayatım….“
İsmail SARIGENE

11 Kasım 2011 Cuma

Benden sonra öptüğün dudaklar zehir olsun,sen benim değilsen...

Ayrılık,tek nefeste söylenecek kadar kısa ama içimizde bir ömür saklanacak kadar uzun...Senden de ayrılmak kelimece kolaydı,teoride kolaydı,seni görene kadar çok kolaydı...Seni görmeseydim yoklar mıydı bu yüreğimin ağrısı hiç beklememiştim karşımda seni görmeyi,hiç ummamıştım...Seni ne çok özlemişim,içinde nedenlerini saymakla bitiremeyeceğim kadar çok anlam saklayan bir kelimeydi bu...Seni unuturum sandım,ne kadar çok yanılmışım sen orada öylece bana bakarken kelimeleri tek tek çıkarmak ağzımdan öylesine zordu ki....Yüreğimin içinde ben nefes aldıkça batan şeyler vardı..Sanırım çok fazla cam parçası yuttum zira ondan dolayı nefes aldıkça içim acıyor.Ayrılık üzerine binlerce şey söylenebilir,şarkılar dinlenebilir ama hiç birisi içinizdeki acıyı dindirecek gerçeklikte değildir.

Ayrılık tıpkı falçatayla elinizi kesmek gibidir...Daha önce elinizi onunla hiç kesmediyseniz bilemezsiniz o acıyı...Başta acımaz canınız,hatta kanamaz,oh dersiniz kurtuldum çünkü elinizde hiç bir şey yoktur;sonra birden bir sızlama hissetmeye başlarsınız. O incecik deride bir sızıntı,sonra acı acı yanmaya başlar eliniz bazen kanayabilir de ama çok az akar. Elinizde küçük ama sızısı dinmeyen bir yaraya neden olur o falçata,geçmesini beklersiniz bant sararsınız ama dinmez.Elinizi suya tutsanız o incecik yara tekrardan aynı acıyla başlar sızlamaya,hiç beklemediğiniz gözünüzde küçültüğünüz o falçata canınızı yakar yakar,siz ne kadar çabuk iyileşsin istesenizde o ancak zamanı geldiğinde iyileşir.Şimdi sende elimde tuttuğum bir falçata gibiydin,ellerim arasından kaydın içimi kanattın...Düşerken ellerimden sol tarafıma bir çizik attın ve ardına bile bakmadan gittin...Ben ne kadar onu bantlasamda,sarıp sarmalasamda dinmiyor acısı...İnce ince sızlıyor içim,yakıyor....Bende bıraktım artık o acıyı bantlamayı,zamanla kabuk bağlayıp sonra o kabukl birlikte gideceksin...Ne bir iz kalacak senden, ne de bir hatıra,sen de benim anılarımın arasında kalacaksın...Ara sıra yoklayacaksın belkide o kadar,gerisi geçmiş gerisi sadece sadece güzel anılar...

Sarılırken sana son defa ellerimle sıkı sıkı tutarken hiç gitme istemiştim,belki orada öyle kalırsam hep benimle kalacağını mutlu olacağımızı düşünmüştüm...Oysa ne kadar yanılmıştım,sen gitmeye o kadar hazırdın ki seni ne kadar sarıp sarmalasamda ellerimin arasından kayıp gittiğini göremeyecek kadar kördüm.Seni hala seviyorum,sövsem de sana sinirden arkandan küfür etsemde neticede seviyorum.Korkmadan,kaçamadan diyebildiğim tek şey bu sanırım''seviyorum''elimden başka bir şey gelmiyor,yapabildiğim tek şey seni sevebilmek.Son kez yanından ayrılırken acaba sende üzüldün mü,beni son kez göreceğini bile bile beni otobüse bindirirken elimi bırakırken acaba seninde için yandı mı,arkamdan el salladın mı?Bana gerçekten veda edebildin mi?


**Ayrılık acısı denilen şey evlat acısı gibi zamanla bile olsa geçmiyor...Ayrılık onun yerine başka bir yüz,silüet koyacağınız zamana kadar sizi bırakmıyor.Sadece zamanla herşey gibi acılarımızı da unutuyoruz o kadar...

9 Kasım 2011 Çarşamba

Midem bile bana isyan ediyor,kimseye sözüm geçmez...

Dün uzun süren yorgunluktan sonra eve geldim taşınmak ne zor imiş;toplaması bir dert yerleşmesi ayrı bir dert nese eve geldim,dinlendim falan bayram ama ben hala bayramın farkında değilim. Arkadaşım aradı,hadi çık gezelim,dedim tamam. Bindik metrobüse gidiyoruz,o havadan sudan bahsediyor ben ise süpermanimden ona yaptıklarımdan,keşkelerimden bunu hakettiklerimden bir daha yüzüme bakmayacak diyorum,aramaz diyorum offf sildi gitti beni diye söyleniyorum tıkış tıkış otobüste,arkamdaki kadın resmen üstüme yatıyor durup aa yeter demek yerine aşkımın derdine düşüyorum ondan o kadar bahsettim ki evren de sanırım sinyal geldi''müsait misin?'' dedim Allahım sesimi duydum,biliyorum onu bana geri vereceksin biliyorum kudretinden sual olunmaz yarab derken dur lan bir dakika ben müsait miyim,yanımda arkdaşım gidecek miyim diye bana bakıyor karşıya giden otobüs beni bekliyor arafta kaldım resmen geleceğim için önümde iki seçeneğim vardı; ya yoluma devam edip karşıya geçmek ya da gidip onunla görüşmek.Ki onunla görüşmek için bile emin değildim,arkadaşımın gözünün içine bakıyorum bana bir akıl versin diye nefesim kesilmiş,bacaklarım titriyor o an orada bayılacaktım neredeyse... Canım arkadaşım ya sağolsun tuttu,götürdü beni oraya kadar çıktık metrobüsten gittik avmde beni beklediği kafeye...

O konuştu ben de dinledim çoğunlukta her zaman ki gibi, sonra bir çırpıda içimdekileri söylüverdim. Sustum,sadece sustum.. Sonra işi vardı kalktık,yürüdük sonra dumanlı havanın yerinin içimde endişe kapladı o artık gidiyordu ve ben de son kez yanında yürüyecektim. Yolun sonuna geldik,elini uzatmak istedi bir arkadaş gibi vedalaşmayı tercih etti. Durdum ona baktım sadece son bir kez sana sarılmak istiyorum dedim,durdu olmaz der gibi baktı açtı kollarını sarıldım son kez doyasıya,bırakmak istemedim ellerimin arasından ayrılıp gitmesine dayanamadım,onu hala sevdiğimi söylerken ağlamaya başlamıştım bile arkamı döndüm gidiyordum kolumu tutup dur dedi o var ya bana sarılmasını çok isterdim ama olmadı son kez ağlayarak yüzüne baktım ve gittim.O an nefes alamadığımı hissediyordum,bir şey içimde boğazımı sıkıyordu. Başım dönüyordu,nereye gittiğimi bilmeden hızlı hızlı yürüdüm bir süre sonra oturdum bir bankete nefes almaya çalıştım. Durdum kafamı toplamaya çalıştım,arkadaşımı aradım ve onların yanına gitmeye karar verdim.Bindim,gittim otobüse o avrupa yakasının bir ucuna giderken,ben de aynı sırada anadolu yakasının bir ucuna bir şehirde iki ayrı noktaya doğru yol alıyorduk. Bütün bir yol boyunca onu ve kendimi düşündüm aklımdan defalarca biz gittik dedim,o yok gitti ve bitti dedim ağladım,ağladım bütün yol boyunca gizli gizli,sessizce. Arkadaşlarımın yanında gözlerim doluyor yukarıya bakıp,geçmesini bekliyorum.Dayanamıyorum içimden bağıra bağıra ağlamak geliyor ama susuyorum sesizce...Kalktık,gittik sahile sessiz ve upuzun bir sahile karşımda tüm karanlığın ihtişamıyla duran bir deniz vardı. Baktım,baktım ben onu ne çok seviyorum,özlüyorum diye ağlamaya başladım. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum,ağladıkça ağlıyordum.O kadar çok ağlayıp kendimi sıkmıştım ki kendime geldiğimde başım,bedenim her yerim ağlıyordu...Yolda eve gelirken o kadar yorgun,bitkin bir halde geldim ki sızıp uyumuşum. Derken 1- 2 saat sonra mide bulantısıyla uyandım,uyumadan önce içtiğim ilaçlar midemi zehirlemişti sanırım. Kusmaya da meyilli bir halim var hemn bişi olsun kusarım hiç zorlanmam baktım kusacağım gittim lavaboya kusmaya,tam geçti bitti diyorum hoop tekrar uyumak için içtiğim ilaçlar uyutmadı bütün gece beni,sesime uyanan ablam ne olduğunu anlamaya çalıştı,günlerdir doğru dürüst bir şey yememiştim hatta yemek yemiyordum bile...Sonra ne olduğunu anlattım,ilaç içtiğimi falan sağolsun yardım etti,çıkardım ne var ne yoksa yıkadık bir güzel uyudum sonrada bir afiyetle o karın ağrısıyla uyudum sonrasında. Anladım ki kimseye sözüm geçmiyor,midem bile istemediği şeyi geri atıyor...Ben hala onun aşkından ölüyorum,hiç kimseyle görüşmüyorum artık ya eskisi gibi olacağım ya da yok olacağım.

Siyam ikizi olduğunuz sevgiliyle iki yabancı gibi konuşmaktı sanırım ayrılık. Aslında her şeyini bildiğin ama yeni tanışmış gibi olman.

15 Ekim 2011 Cumartesi

Dört Mevsim İSTANBUL..................

Sonbahar geldiğinden beri içimde bir hüzün bir kederlenme,sanarsın 3 günlük ömrüm kaldı...Böyle havaları sevmiyorum ben,içim daralıyor,moralim bozuluyor ve hep bir gerginlik içindeyim. Sevgilimden ayrıldığım şu taze günlerde de havanın da böyle beni mutsuz etmesine dayanamıyorum. Akşam işten çıkıp koşa koşa evime geliyorum,arkadaşlarımın telefonlarına geç dönüyorum,çağırdıkları yere gitmiyorum. Bütün gün yaptığım haftasonu facebooku açıp milletin neler yaptığını takip etmek, hayır zira bana selam yazan olursa muhabbet bile etmek istemiyorum sonra bir de film izlemek...Kısacası umutsuz ev kadınını oynuyorum evde ağlak bir surat üstümde pijamam elimde çay ya da kahve evin içinde ordan oraya pinekliyorum...Aaa unutmadan bu moral bozukluğuyla nasıl oluyorsa kitap okumaya çalışıyorum. O kadar moralim bozuk ki dokunsalar ağlayacağım hiç keyfim yok.Havalar da benim gibi bulutlu her an yağmur yağacak hissi,içi sıkıntılı...

Her sabah uyandığımda gözlerimi kapatıp hayal kuruyorum...Böyle dışarıda parlak bir güneş var,bembeyaz bir yatağın içindeyim,tenim bronz güneş yüzüme vuruyor..Tabi ki bu hayal ben gözümü açtığımda bitiyor odamın camında gökyüzüne bakınca içimi saran bir karamsar hava oluyor;sisli ve de yağmurlu...Her sabah oflaya puflaya yataktan kalkıp hazırlanmak ölüm geliyor.Sonra evden çıkıyorum elimde şemsiye,ayağımda botlar...Sonra kendi kendime diyorum radyo açayım da keyfim yerine gelsin yok radyoda iki şarkı çalsalar biri haber ve  lanet olası çan çan sabah sabah o enerjiyi nerden aldığı belli olmayan kişilerden havayla ilgili sıkıcı muhabbetler...Ruhumda dört mevsim yaşıyor anlayacağın bu aralar gökyüzü gibi benimde için bulutlu....Bu kış nasıl geçecek bilmem ama yüreğimde lodoslar esmeye başladı...Belli ki bir ilkbahara kadar güneşe hasret kalacağım...

Dip Not: Hava yağmurlu ve yüreğimin şemsiyesi yok yarim yağmurda ıslanmaktan korkuyorsan hiç gelme orada kal...Bende seni ısıtacak kadar henüz güneş doğmadı yüreğime...

17 Eylül 2011 Cumartesi

Aşk Koçu Olan O KOÇLARIN Boynuzu Kırılsın...

Hayatımda çıktığım her erkeğin burcunu yazıyorum.Hepsinin özelliklerini mıh gibi kazıyorum aklıma ki ondan sonra gelecek erkeğe ona göre davranayım diye..Ayrılırken hangi burçtan canım daha çok yanmışsa o burçtan bir erkekten eğer karşılaşmışsam anında ortamdan kaçıyorum... Kaçarken hep o ayrıldığım öküz herifin yaptıkları geliyor gözümün önüne tanıştığımız andan-ayrıldığımız ana kadar her saniyesini kare kare düşünüyorum...Hayatıma ilk giren adam evleneli 2 yıl oluyor,ondan sonraki nişanlanmış hayır bu adamlar hep benden ayrılınca evlenmeye meraklı biri olup çıkıyor,noluyor bu adamlara anlamıyorum...

Aşkı seviyorum ama canımı yakan o aşktan soğutan erkeklerin erkekliğini bitirmek istiyorum...Aşkım için herşeyi yaparım,biliyorum..Biliyorum ama benim bu yaptıklarıma değecek adam yok ki? Zaten hayatın ilk tokatını hayatımın en uzun süren ilk aşkımdan ayrıldıktan sonra yemişim ben 1-0 mağlubuz şurda birde ondan sonra gelenler ay bildiğin gelen vurdu,giden vurdu durumundayım ühühühüh ağlamaktan melankoli takılıyorum böyle paso her akşam içip içip onu çok özledim ben yaeee diye diye bütün dostlarımı arayıp salya sümük ağlarken başlarını şişirip sonra da psikolojik rahatlayınca ya ben biliyorum başını şişirdim deyip ya olur mu sen benim arkadaşımsın ne günler için varız lafından sonra aa iyi yani yarın akşamda sana bir salya sümük senfonisi çekebilirim güvencesiyle sızıp yatıyorum..Böyle düzelince de ya benim hayatımda niye biri yok ya çirkin miyim lan ben diye aynada durup durup şimdiye kadar görmediğim kusurlarımı görüp ay ben bakıma gideyim diye bütün maaşı kuaföre yatırmaya başlıyorum. Sonra o salya sümük dönemlerinde olmaz ya istemiyorum artık kimseyi deyip elimin tersiyle iteleyip,sümük attıklarımdan bana hala yazanlar varsa 2 gün arayla buluşma ayarlama dönemlerine başlıyorum.Niye iki gün derseniz bir sonraki için hazırlanma dönemi yani bir nevi enerji topluyorum,böyle böyle en çok elektrik aldığım ve beni üzmeyeceğini düşündüğüm adama pas vermeye başlıyorum. Üzmek demişken hayatıma girerken o ilişkinin başında yavşak yavşak yüzüme gülüp seni seviyorum,meleğimsin,böcüğümsün,ay ben sana kıyamam,senin bir damla göz yaşına ölürüm diyen o adam var ya bir daha biri öyle birşey ilişkinin başında  söyleme çalışırsa ağzına çaaaat diye yapıştırıcam tokatı öyle kalakalcak ama yok böyle birşey kim bunu dediyse sıçtı hayatımın ortasına gitti yani o derece ezberledim bu tarz heriflerin sözünü.

Ben bunları kafama kazımış,hayatımda bunu yapan erkeğin burcunu düşünürken şunu anladım hayatımın en kısa ve acı aşkını yaşatan adamın burcu KOÇ!!! Adamla çıkarken resmen uçuyorduk,o bar senin bu bar benim R&B yapmaya başlamışım adama aşkımdan ki eskiden o tiplere böğğ,ıyyy,mıy bakarken..Bildiğin kırk yıllık R&B yapan tipler gibi giyinmeler,  Oooo Yeah Man! eller, kollar böyle böyle bu adamla hayatımın en güzel ama bir o kadar mükemmel tam 1 aylık bir süreç geçirmişim... Hatta bali falan çekiyordu keyif diye arada birgün bende tek çekişte böyle beynimin uyuşmasını dinlediğimi hatırlıyorum,manyak mıyım bende  adam için bir gıdım aklım var onu da yakıyorum.Adamdan ayrılınca sanarsın yıllarımı vermişim falan da herif nankörün teki çıkıp onca yılı heba edip gitmiş...15 gün bildiğin yeme içmeden kesildim böyle su içiyorum sadece neredeyse,açlıktan tansiyon yerlerde, r&b müzikler açıp açıp anılarımıza ağlak ağlak takılıp,ölmeyi düşünüyorum böyle öleyim de onu ne kadar sevdiğimi onsuz yaşayamadığımı bilsin bir daha hiç bir kıza bana yaptığı o aşk koçluğunu yapmasın istiyorum.Bende kalan ev anahtarlarını falan da vermedim çok istedi dedim gelsin alsın yüzü amacım son bir kere daha görmek nerde adamın umrunda değil ben de baktım gelmiyor o sinirle mesaj yazdım sevgili anahtarlıkların lağım çukurunda bebişim herkes hakettiği yere yakışır diyerek iyice çirkinleştim ve gerçekten bir gün eve dönerken bu yolda yağmurda yağan yağmurların akması için yapılan ızgaradan birine attım ohhhh...Kısa aşkın  acısıda en fazla 3 ay sürüyor sonra ben adam buldum falan tabi aşktan gözümüz korkmuş,böyle çok sevmiyorum ama adamla da iyi anlaşıyoruz... Zaten bu herif o çıktığımın arkadaşının okuldan arkadaşı adamla başta takılma amacım yine o malum aşk koçuna ulaşırım falan diye hani duysun hemen birini buldu desin,belki arar kızar-mızar söver o sırada bende ağlak ağlak ya ben seni unutamadım der onunla da zaten sen bana kız diye çıktım der barışırım umuduyla baştan takılıyordum sonra aaa bu adam öbüründen iyiymiş dedim aşık olmadım ama sevdim ciddi ciddi bu öküzü de... Ama nerde mimar görsem bu meslekte çok canımı yaktı hatta bir de koçsa kaçıyorum arkadaş..Bu koçlara dayanamıyorum hayalimin erkekleri ve ilişki süresince ruh ikizi gibiyiz..Zevkler,renkler bir ,tadımız tuzumuz,özgürlükçüyüz falan ama tek fark ben ona sadığım ama bu koçlar var ya yok olsun istiyorum bu burcun erkekleri,öyle böyle değil hem çok seviyorum,aşığım bu adamlara hem de ölsün istiyorum işte.

Koç Erkeği: Aşk koçluğu diye bir meslek olsa en iyi siz yaparsanız artık bundan şüphem yok!Böyle içinizde yatan munzur,yaramaz,seksi bir şey var ya da ben öyle görüyorum.Böyle flört döneminde bildiğin bir beyaz atlı prens,bir süperman falansınız..Hayatımın içine en çok siz ettiniz,tanıdığım-tanımadığım tüm koç erkeklerinden nefret ediyorum...Sizin ayrılık sonrası içimde yarattığınız şey en büyük doğal afet,her yanım kırık-dökük..Böyle aşk acısı çekin istiyorum ve yalnız kalın evlenmeyin.

30 Ağustos 2011 Salı

Dünya bizi uzaklaştırmak için dönüyor


Sesini hafızama öylesine kazımışım ki yıllar sonra arasan bile sanki daha dün konuşmuş gibi aklımda ses tonun...Sana dair ne varsa hepsi içimde,en derinde.. Sana kızdığım anlarda alıp alıp parçaladığım,özledikçe bakmaya doyamadığım...Sen nasıl bir şeysin ki..Seni her seferinde öldürmeye çalıştıkça daha da çoğalıyorsun,yok edemiyorum...Seviştiğim adamları sevemiyorum,zevkten uçsam da,o an o adama bakıp seni seviyorum desemde biliyorum kendimi kandırıyorum...Çünkü yalnız kaldığım an başımı yastığım koyduğum o an varya işte diyorum sen olacaktın yanımda,doyamayacaktım sana kokunla uyuyacaktım,sabah sen beni gıdıklayarak uyandıracaktın,kahvaltıyı kim hazırlayacak diye oyunlar yapacaktık en sonunda kalkıp dışarıda yapacaktık...Sen bana bakıp bakıp gülecektin,şakalacaktık...Birlikte elele gezecektik güzel bir güne birlikte elele ve o eller hiç ayrılmayacaktı...Senin bana hikaye anlatışlarını,senden birşeyler öğrenmeyi hayata dair ne varsa,dünyaya aynı pencereden baktığımız evimizi özlüyorum... Hayalini kurduğum her anımıın yanında bir daha senin olmayacağını biliyorum... Ama....Sen öyle berbat bir şeysin ki tam unuttum derken kendini bana hatırlatıyorsun işte diyorsun ben senin yaranın işte buradayım hala kanıyorum kimde ne olduğunda değil içinde ne olduğuna baksana diyorsun,beynimin içimdesin;gülüyorsun,konuşuyorsun Alllahım git diyorum git yeter bitsin bu kabus... Gözümü kapatıyorum ordasın görüyorum bir virüs gibi bütün bedenimi kaplamışsın bitsin diye açıyorum ama anıların hep karşımda yürüdüğümüz yollar,birlikte yediğimiz yemek....biliyor musun senden sonra bir daha yemedim hiç o yemekten geçen arkadaşım biriyle gittiğim bir restoranda arkadaşım nerden bilsin bizim yemeğimizi yedi...Ben senden kaçtıkça peşimden geliyorsun hala ellerimden tutuyorsun ,ellerim ellerinde tıpkı yüreğim gibi...Adının üstüne bastıkça,sana her küfredişimde daha çok bağlanıyorum.

Seninle büyüyorum ve seninle yaşlanmak istiyorum evet bunu çok istiyorum.Seninle anılarım olsun o kadar çok olsun ki bazen sen ya da ben unuttuğumda birbirinize trip atalım istiyorum ama uzun sürmesin öpüşünce hemen geçsin,sarılıp beni sevdiğini söylemeni istiyorum.Kaç yaşında ne konumda olursam olayım senin için senin küçük,yaramaz sevgilin olayım istiyorum. Şiirler okumanı istiyorum hani sadece bir kaç mısrasını ezbere bildiğin kısmı sadece onu oku istiyorummm...Ve herşeyden öte beni sev ve ellerimi hiç bırakma istiyorum.Çocuğumuz olsun sevgimiz artsın istiyorum,büyük aşkımızla onu büyütelim hiç ayrılmayalım.

Mutlu sonların masallarda yaşadığını bir kere anlıyorum. Hayatta en çok sevdiğiniz,aşık olduğunuz kişi bırakıyor sizi ve sonra size çok aşık biriyle evleniyorsunuz...Her zaman terazi dengede duracak diye bir şey yok...Hayatınızdaki kişiye sadakatiniz aşık olduğunuz kişiden kaçtıkça sürecektir,yakalandığınız an artık yakalanmışsınızdır ötesi yok...





1 Temmuz 2011 Cuma

Üçgenin İç Açısı Gibi Aşkın Bakış Açısı...

Bu seni gördüğümde yapmış olduğum şey idi. Sen ise ne düşünüyor diye bana bakmıştın ve ikimizde hoşlandığımızı söyleyememiştik oysaki seni görünce gözlerimde bir parıldama, bir ışık ne bilim yeni dünya kuruluyordu sanki içimde...Sen de benim beğendin mi sevgilin var mı varsa benden güzel mi aranız iyi gibi sorular başladı aklımda neden bilmiyorum ne zaman bir çocuktan hoşlansam kafamda hemen hemen sevgilisi var mı,arası nasıl,acaba benden güzel mi,burcu ne,nelerden hoşlanıyor sessiz sessiz beynimin içindeki sorularla boğuşmaktan kimseyle konuşamıyorum bile :) Herneyse ben bu sorularla boğuşurken duydum ki sevgilin yokmuş aaa ne güzel derken bir güzel haber daha geldi senden bana sende benden hoşlanıyormuşsun :)) içimde kurulan halay takımı yeryüzüne inse o an deprem olurdu ve bunu depremçiler bile anlayamazdı neden olduğunu.Şimdi başka sorular vardı ama aklımda acaba ne zaman ayrıldı,neden ayrıldı,o kız mı güzel ben mi ahh keşke kızı bir görsem mukayese etsem neden bilmiyorum sanki güzellik yarışmasındayız :))Numaramı versem mi,yoksa önce netten mi konuşsam, hoşlandığımı belli etsem basit kız sanar mı, ağırdan alsam naz mı yapıyorum sanar bu kadar soruyu öss de kimse bana sormamıştı sanki 3 bilinmeyenli denklem çözüyorum aklımda uff ne feci birşey...Herneyse dedim akışına bıraktım hayatı derken derken geceler boyu yazışmalar,smile işaretleri derken içim kıpır kıpır sanki baharda uçuşan tüm kelebekleri mideme yutmuşum...İkimizde bir neden olsa da buluşsak heyecanı,önce kim teklif edecek heyecanı  derken hoop buluşma günü geliverir!! Allahım ne giysem şunu mu giysem bunu mu giysem saçımı toplasam mı,açık mı bıraksam bir de aldığım kilolar ya ilk günlerde karnımı çeksem zamanla yavaş yavaş bırakırım diyorum içimden niyeyse :)) Derken buluşma yerine varılır.İlk zamanlar böyle bir kasılma anı hoşlantı var ama iki tarafta bir itiraf edememe ,yüzde tuhaf tatlı gülümsemeler, hep bir ortak konu bulma hikayesi (ki ilk buluşmalarda ortak konu bulucaz diye hepimizin göbeğinin çatladığı olmuştur ) derken konu koyulaşır sohbetler derinleşir...

Sonra ki zamanlar böyle tuhaf zamanlarda bir yakınlaşma hissi,elini tutsam mı yok tutmasam mı?*Yine sorular sorular hep puzzle parçası tamamlama hissi sanki akışına bıraksak da aynı şeyler olmayacak?!Böyle öpsem mi ,öpecek mi hissi vardır ya insanın içini gıcık eden! Erkeklerin lan şimdi şurda öpsem ne der ulan karşılık vermezse ben bir daha bu kadar cesareti nasıl toplayacağım düşüncesi,of Allahım çok tatlı bakıyor ay valla dayanamayıp öpeceğim derken......Hoşlantının,güzel sözlerin,iltifatların vb gibi birçok güzelliği kalbinizde hissettirecek ilk öpücük :) Eminim o an orda ölseniz ruhunuz duymayacak,kalp krizi geçirseniz heyecan deyip geçiştireceksiniz.. Sonrasında yüzünüzde bir gülümseme, bir tekrarlama isteği, elele tutuşmalar,sinemalara,kafelere gitmeler,hey millet biz de artık bir çiftiz görüntüsü vermek..Böyle magazin dergilerindeki çiftler gibi poz vermeler...
Ne zaman süpriz yapacak düşüncesi,havalarda uçmalar,geceler boyu mesajlaşmalar,iyi geceler-günaydınlar ve seni özledim gibi benzer mesajlarla uçacaksınız belkide...Bunlar da geçicek elbet sonra ilk tartışmanızı yapacaksınız,ben haklıyım diyeceksiniz o ben diyerek kavgalar sürüp gidecek...Sonrasında bundan bir fiil zaman önce mutlu olan Angelina-Brad çifti dolaşan çift gidecek yerini yanyana sanki zorla oturtulmuş insanlar gibi dolaşan diğer insanlar olacak...Birlikteyken keyif aldığınız herşey artık artık sizi sıkacak,bir bunalmışlık ve monotonluk hissedeceksiniz. Zamanında aramak için can attığınız kişi şimdi zoraki ve mecburiyetle aradığınız kişi olacak...Sonraki resim mi??
Düşünmeye başlayacaksınız acaba nerde hata yaptık,neden bu hale geldik??Sürekli geçmişinizdeki o güzel günleri düşünerek geçireceksiniz hep bir o günlerin özlemi heyecanı hep bir tamamlama hissi,yarım kalmışlık düşüncesi,

Üçgenin iç açısı gibidir aşkın bakış açısı; yani nereden bakarsanız bakın hep bir eksiklik hep bir tamamlama çabası vardır içten içe..Ona ne verseniz yetmeyecek gibi gelir,hep bir daha fazlası düşüncesi içinde yok olup gidersiniz..